İçeriğe geç

Tanzimat döneminde edebiyatımıza giren türler nelerdir ?

Tanzimat Döneminde Edebiyatımıza Giren Türler Nelerdir? – Yeniliklerin Hikâyesiyle Bir Yolculuk

Merhaba sevgili okuyucu — gel, beraber 19. yüzyıl Osmanlı’sının tozlu sokaklarında dolaşalım, bir fincan çay eşliğinde. Zamanında geleneksel kalıplarla sınırlı kalmış edebiyatımızın, birdenbire kendini yenilemeye, dünyanın geri kalanıyla konuşmaya çalıştığı o dönem: Tanzimat Dönemi. Ve bu dönem, edebiyatımızın modernleşme sürecinde bir dönüm noktası oldu. Bu yazıda, Tanzimat’ın edebiyatımıza kazandırdığı yeni türleri, bu türlerin toplumsal ve bireysel hayata etkilerini, kimi zaman gerçek insan hikâyeleriyle beraber inceleyeceğiz.

Tanzimat’ın Getirdiği Yenilik: Edebiyatta Türsel Açılım

Osmanlı divan edebiyatı ve halk edebiyatı gelenekleri uzun yıllar boyunca şiir, manzum eserler, destanlar, tarih yazıları, mektup gibi kalıplaşmış formlarla sürmüştü. Ancak Tanzimat’la birlikte Batı edebiyatının etkisiyle edebiyat dünyamızda yepyeni kapılar açıldı. Bu dönemde roman, hikâye (öykü), tiyatro, makale/deneme, eleştiri, gazete‑edebiyatı ve anı gibi türlerin ilk örnekleri verilmeye başlandı. ([Vikipedi][1])

Örneğin, ilk özel gazete sayılan Tercüman-ı Ahval 1860’ta yayın hayatına başladı — bu, edebiyatın yalnızca salt şiir ve divan tarzı metinler değil, fikir, düşünce, toplumsal tartışma ve haber alanına da kaydığını simgeliyordu. ([Edebiyatla.com][2])

Ayrıca, Batı’dan esinlenen tiyatro eserleri — salonlarda okunacak ya da sahnelenecek oyunlar olarak — edebiyatımızda ilk kez yer aldı. Mesela, İbrahim Şinasi’nin kaleme aldığı ve modern Türk tiyatrosunun temelleri sayılan Şair Evlenmesi adlı tek perdelik komedi bu yeniliğin somut örneğiydi. ([EdebiyatFakultesi.Com][3])

Bu çeşitlilik, edebiyatı artık kendi yalnızca bir “sanat” alanı değil; toplumu biçimlendiren, sorgulayan, aydınlatan bir mecra hâline getirdi.

Türlerin Toplumsal İşlevi: Edebiyat, Aydınlanma ve Kimlik Arayışı

Yeni türlerin gelmesi yalnızca biçimsel bir değişim değildi — içerik ve işlev açısından da derin bir dönüşümdü. Tanzimat yazarları, edebiyatı “toplum için sanat” olarak gördüler; romanda, öyküde, tiyatroda, makalede temelde “özgürlük, adalet, hak, vatan, millet” gibi kavramları işlediler. ([Vikipedi][1])

Mesela roman ve hikâyeler aracılığıyla dönemin sosyal sorunları, birey–toplum çatışmaları, zoraki evlilikler, kadının toplumdaki yeri, gelenekle modernlik arasındaki gerilim dile getirildi. ([Türk Dili ve Edebiyatı][4])

Böylece edebiyat, sıradan bir zevk ya da estetik uğraş olmaktan çıktı — insanı, toplumu, ahlakı, adaleti, bireysel özgürlüğü tartışan bir mecra oldu. Gazete sayfalarında makaleler, denemeler, eleştiriler yayımlandı; yeni kuşaklara düşünme, sorgulama ve hayal kurma imkânı tanındı. ([Türk Dili ve Edebiyatı][5])

Gerçek Bir Hikâye: İlk Roman, Yeni Biçim, Birey ve Toplum

Düşün: 1870’ler… Osmanlı topraklarında yaşayan genç bir kadın ya da erkek, belki İstanbul’da belki Anadolu’da. Elinde bir gazete var; romanlar, hikâyeler okunuyor. O güne kadar sadece manzum şiirler, masalvari öykülerle büyümüş; ama bu romanlarda, karakterler sanki “gerçek insanlar”. Sevgiler, hayal kırıklıkları, toplumsal baskılar, umutlar iç içe. O gençin dünyası bir anda genişliyor: “Ben de bir bireyim, düşüncelerim var, duygularım var.”

Gerçekten de, ilk yerli romanlardan biri sayılan Taaşşuk‑ı Tal’at ve Fıtnat (Şemsettin Sami) 1872’de yayımlandı. Bu, bir aşk hikâyesi olmasının ötesinde, bireylerin gönül dünyası, toplumsal baskılar, gelenek–modernlik çatışması gibi konuları cesurca ele alan bir edebi deneyimdi. ([Vikipedi][6])

Romandan tiyatroya, makaleden öyküye bu yeni türler, o dönemin insanlarının yalnızca eğlenme değil, düşünme, tartışma, hayal kurma ve kimlik inşa etme ihtiyacına da cevap verdi.

Bugün ve Gelecek: Tanzimat’ın Mirası Hâlâ Yaşıyor mu?

Bugünün Türkiye’sinde roman mı, şiir mi, tiyatro mu, deneme mi — hangi türden yazarsak yazalım; aslında bir bakıma hâlâ Tanzimat’ın mirasını taşıyoruz. Çünkü edebiyat artık salt güç gösterisi değil, toplumun aynası, vicdanı, sesi hâline geldi.

Tanzimat’tan bugüne, toplumun sesi daha güçlü çıkabiliyor; farklı kimlikler, sınıflar, cinsiyetler, coğrafyalar kendilerini ifade edebiliyor. O yüzden roman, hikâye, makale — her biri toplumsal sorunları, eşitsizlikleri, umutları, hayalleri içermeye devam ediyor.

Belki de gelecekte, dijital çağın getirdiği yeni türlerle — blog, vlog, dijital hikâye, sosyal medya edebiyatı gibi — edebiyat geçmişin üzerine yeni katmanlar koyacak. Ama kökler, Tanzimat’ın attığı temellerde.

Siz Ne Düşünüyorsunuz?

Sizce Tanzimat’ın getirdiği bu türsel yenilikler edebiyatımızı çağdaş kıldı mı?

Günümüzde hangi türler Tanzimat mantığını — topluma açılımı, bireyi görünür kılmayı — taşımaya devam ediyor?

Eğer bugünden bakarsak: siz hangi edebi türü, kendi bireysel ya da toplumsal deneyimlerinizi anlatmak için seçerdiniz — roman mı, öykü mü, makale mi, ya da başka bir şey mi?

Edebiyat bir köprü: Geçmişle bugün, bireyle toplum, umutla gerçeklik arasında. Gelin bu köprüyü birlikte aşalım — fikirlerinizi, görüşlerinizi duymak isterim.

[1]: “Tanzimat edebiyatı – Vikipedi”

[2]: “Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı”

[3]: “Tanzimat Dönemi Edebiyatı, Tanzimat Edebiyatı Kısaca Özet”

[4]: “Tanzimat Dönemi Edebiyatında Hikâye ve Roman”

[5]: “Tanzimat Dönemi Edebiyatı ve Özellikleri”

[6]: “Turkish literature”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort deneme bonusu veren siteler
Sitemap
403 Forbidden

403

Forbidden

Access to this resource on the server is denied!